25 Ağustos 2013 Pazar

Hz Ayşe Kimdir?

aklindaki.blogspot.com
Hz. Muhammed'in üçüncü eşi (Mekke 614-Medine 678). Ebubekir'in kızı olan Ayşe, Hz. Muhammed'le evlendiğinde 9, peygamberin ölümünde 18 yaşındaydı. Eşinin ölümünden sonra siyasal olaylara karışıp, Osman ve Ali'ye karşı çıktı. Ali'nin halifeliğini tanımayıp, Talha ve Züberyr'le birleşerek, Ali'yle savaştı (Cemel vakası, 656). Yenilmesine karşın, Ali'den saygı görüp Medine'ye gönderildi ve bu olaydan sonra siyasete karışmadı.

24 Ağustos 2013 Cumartesi

Windows 8 DNS ayarları değiştirme(Videolu)

-Arkadaşlar öncelikle merhaba windows 8 DNS ayarları değiştirmek için aşağıdaki adımları izleyin.


-Aşağıdaki İnternet Erişimi (netword)'e sağ tıklayın ve Ağ ve Paylaşım Merkezi'ni aç diyin.
-Bağdaştırıcı ayarlarını değiştirin tıklayın.
-Ethernet sağ tıklayıp özelliklere girin.
-İnternet Protokolü 4 (TCP/IPv4) 1 kez tıklayıp alt da sağda özelliklere girin.
-Aşağıdaki DNS sunucu adresini kullana tıklayın.
-Üst kısma 8-8-8-8
-Alt kısma 8-8-4-4
-Yazıp tamam deyin.
                                                  Videolu Anlatım


Ergenlik dönemi

aklindaki.blogspot.com
Ergenlik (erinlik, büluğ), üreme yeteneğinini ortaya çıktığı, yetişkinlere özgü beden ölçülerinin ve hatlarının göreceli olarak oluştuğu hızlı biyolojik olgunlaşma dönemidir. Kızlarda erkeklerden yaklaşık 2 yıl önce gerçekleşir ve bedensel değişikliklerin oluşması için 1,5-4 yıl arasında değişen bir süre gerekebilir. Çoğunlukla 10-11 yaşındaki kızlarda, östrojen adı verilen cinsel hormon, olgunlaşan yumurtalıklar tarafından giderek artan miktarda üretilir. Bu hormon, göğüslerin ve dölyatağının gelişmesini ve niteleyici beden hatlarını oluşturan yağ dağılımını başlatır. Kızlar, erkek hormonu androjeni de üretirler; bu hormon da, kasık ve koltukaltı kıllarının çıkmasını, klitorisin (bızır) ve büyük dudakların genişlemesini başlatır. Kadınlarda cinsel arzuyu ve üreme bölgesindeki uyarı şiddetini belirleyen de androjendir. Ergenlik sürecinin aşağı yukarı ortalarında, hipotalamus, başlar ve ilk adet kanaması olur.

   Erkek çocuklar yaklaşık 12 yaşına geldiklerinde, erbezleri genişlemeye başlar. Aşağı yukarı bir yıl sonra, giderek artan miktarda testosteron üretilir. Bu cinsel hormon, penisin, prostatın ve kasık kıllarının büyümesini, sesin kalınlaşmasını, erkeklere özgü kas ve kemik yapısının gelişmesini başlatır. Canlı sperma hayvancıkları (spermatozoyitler) taşıyan sperma (meni) fışkırtma yeteneği, çoğunlukla 14 yaşından biraz önce gerçekleşir. Hem erkeklerde hem de kızlarda ergenlik, ortalamanın 2,5 yıl öncesinde ya da sonrasında ortaya çıkabilir; bunların her ikisi de normal sayılmalıdır.

23 Ağustos 2013 Cuma

Yunus Emre Kimdir?

aklindaki.blogspot.com
Türk şairi (XIII. yy'ın ilk yarısı-XIV. yy'ın başı). Yaşamıyla ilgili kesin bilgi bulunmayan Yunus Emre, velayetnamelerden ve menakıpnamelerden çıkarılan bilgilere göre, iyi bir öğrenim görmüş, Taptuk Emre'nin dervişi olarak yaşamını Tanrı'ya adamış, bu arada Anadolu'nun bir çok kentine, Azerbaycan'a ve Şam'a geziler yapmış, Konya'da Mevlana ile görüşmüştür. Anadolu'nun çeşitli yerlerinde (Bursa, Sivas, Erzincan, Isparta, vb.) mezarının bulunduğu ileri sürülmüşse de, Mihalıççık ilçesine (Eskişehir) bağlı Sarıköy'de öldüğü varsayılarak, bir anıtmezar yapılmıştır.

   Anadolu'da gelişen tekke şiirinin ve tasavvuf düşüncesinin ilk ve en öenmli öncülerinden biri olan Yunus Emre, şiirlerinde, içten ve katkısız bir tanrı sevgisini dile getirmiş, insanın bu dünyada tanrısal değerleri aramakla, nefsinden sıyrılıp Tanrı'ya ulaşmak için tasavvuf yoluna girmekle yükümlü olduğunu, acımanın, erdemli yaşamanın, nefse düşkünlüğü yenmenin, insanı adım adım Tanrı'ya yaklaştıracağını ileri sürmüş, birçok şiirinde yalın halk dilini kıvrak bir ustalıkla kullanmış, sonraki şairleri büyük ölçüde etkilemiştir.

Knight Online Para Kasma 2014 Koxplu

aklindaki.blogspot.com
Merhaba Arkadaşlar koxpla para kasmayı anlatacağım. Diğer koxpsuz konudan sonra bunu da açmamı istediler. Şimdi arkadaşlar koxpla para kasmada tehlike vardır. Banlanma riski hapis riski gibi. Benim size önerim +72 boş charlar. Bu şekilde hapse düşseniz de banlansanız da sıkıntı olmayacaktır. Anlatıma geçiyorum hiç bir şekilde alıntı değildir Kendim Hazırladım.


Cardinal: Bunun için +72 priest +72 asas yeterlidir. Gerekli olan itemler:
Priest için: +7 veya +8 paper set (str). Old opal earing dual. Old diamond ring dual. Old streng necklace. Old str belt. Elimize de +7 mp rec.
Asas için: Arkadaşlar asasa item o kadar önemli değil çünkü troll seti. ve 55 görevi(md görevi atağı yüksek adını unuttum) Bunlardan birini takıp diğer elinde 44 atacklı asasian dagger mp rec takdığınız da mananız gitmiyecektir hatta yükselecektir. Eğer takılarını almak isterseniz önerim old dual elf ring old agility belt old agility necklace old silver earing. 

   Cardinalden çıkan 100 k lık taş ile para kasacaksınız. Ne kadar kazanırım? Diye soranlar vardır elbette. Onları da açıklayalım.
Şimdi ortalama 12 saatte 500 adet kasılıyor tek slottan. siz 24 saat bırakırsanız. Günde 1 gb kasarsınız yarım gün bırakırsanız 50 m kasarsanız. Biliyorum bu yöntem size caydırıcı gelmedi ama bir slot değil de 4 slotu siz alırsanız bu size muhakkak kazandıracaktır. Günde en aşşa 2 gb. En fazla 4-5 gb kasarsınız.

+8 Yakmalık: Bunun için okçu veya priest.
Priest için: +7 veya +8 paper set (str). Old opal earing dual. Old diamond ring dual. Old streng necklace. Old str belt. Elimize de +7 mp rec.
Okçu için: +1 reb ib ya da 55 görevindeki yay. troll set. Burda old takılara ihtiyacınız olacaktır çünkü tek atamıyacaktır archery skili ile.Old dual elf ring old agility belt old agility necklace old silver earing.

Slotlar konusuna gelince arkadaşlar En çok lycan loup-grou slotu benim tercihimdir. Hem kolay kesiliyor hemde daha fazla çıkıyor. Ondan sonraki slot ise dark eyes dire wolf burası da iyidir ama lycan slotu kadar değil. En son düşüneceğiniz slot shadow sheker olmalıdır.Ne Kadar Kazanırım? Hemen hesaplayalım
24 saatte ortalama 300-350 adet çıkar. Siz 12 saat bile kassanız 150-200 adet eder.Yakmalıkları eğer siz satarsanız 1.5m den aşşa satmazsınız ama toplan alan birine satarsanız  bu fiyat 1 m ye inebilir.
200x1.5=300m

Arkadaşlar başka çok yol var ama onlar pek kazandırmaz bu taktikler gibi. En iyi kazandıran yerler bunlardır. Tabi bir de krowaz var ama bu işi çinliler yeterince yapıyor zaten bize de bunlar kalıyor. Anlatım bana aittir. Yardımcı olabildiysem ne mutlu bana.

Knight Online Para Kasma Yolları 2014 (Koxpsuz)

aklindaki.blogspot.com
Öncelikle Merhabalar,
 Arkadaşlar 7 senelik bir oyuncuyum ve size knight onlinede para nasıl kasılır anlatacağım. Tabi ki para kasmanın bir çok yolu vardır. Ben sadece kendi kasma yöntemlerimi anlatacağım. Emin olun bu yöntemlerle günde en aşşa 1 gb kasacaksınız. Anlatmaya başlıyorum.(Bütün anlatımlar bana ait hiç bir şekilde alıntı değil)



Koxpsuz Para Kasmanın Yolları:

+8 Alıp Satarak: Öncelikle arkadaşlar bu yöntemde fazla bir miktar para bulunması gerekmiyor elinizde. 10m ile yeterlidir.(Servera göre değişebilir) Folk village ye gidiyoruz ve bankanın önüne alıcı pazarı kuruyoruz. Ve öncelikle anvilin oraya gidip en aşşa ne kadara +8 yakmalıkları satıyorlar bakmanız iyi olur. Mesela en aşşa 1.5m den satıyorlar. Biz napıyoruz 500 k dan anvilin oraya alıcı kuruyoruz. Örneğin paranız yoksa bir pazar alıp gidip satabilirsiniz ama elinizde 50 m kadar para varsa paranızın sonuna kadar alıp satmak her zaman karlıdır hemen hesaplayalım.
Elinizde bulunan para miktarı 50m  50000/500=100 tane +8 alabilirsiniz. Bunu satarken 100x1500=150.000k yani 150m para eder. Bakın şuan hesapladığım en aşşa fiyattır. Yani normalde +8 yakmalığın fiyatı en aşşa 2 m dir. Yani ortalama elinize 1 gb ile 1.5 gb arası para geçer.
  Bu yol her zaman kazandırır. Ama sabır işidir. Bazen toplu satıcılar olur. Mesela ben öyle yapardım 10 sayfa alırdım 2 gün pazara bırakır satardım. Adam diyelim 600 k dan satıyor diyelim. Biz aradaki 100 k ya bakmıyoruz alıyoruz. Çünkü vakit nakittir. Sonuç da tane başından değil toplu satışdan kar ediceksiniz yani bunu da düşünün. Alıp satmak yerine sadece satmak her zaman kazandırır.

+7 Paper Basarak: Arkadaşlar bu olay kazandırmaz demicem çünkü bu işi yapabilenler çok iyi para kasıyor. Gidiyoruz npc mizden mage ve priest(satılan en çok +7 paperler bunlardır. Ama isteğe göre de basabilirsiniz. Mesela bir warrior sizden undy set istiyor basıp ona satabilirsiniz.) Ben günde ortalama 3 sayfa +7 basıyordum yani 24x3=72 tane.
   Normal de en düşük 2 m den satılır ama şuan sunucu birleşmesinden dolayı bir artış gözlemledim. Mesela en aşşa 4 m den satıyorlar ama biz ortasını bulalım.
   72x3=216m eder bunun 20 m si low classla ve kıyafetlere gitse elimizde 196 m para kalır. Ama bu günde kastığınız para olmayabilir. Yani demek istediğim şu mesela siz basmıssınızdır 3 sayfa ama alan olmayabilir. Ama her zaman kazandırır.

+7 Full Plate Basarak(fp): Arkadaşlar bu iş zamanında bana çok kazandırdı. İnşallah size de kazandırır. Öncelikle folk villagedeki görevcinin oraya alıcı pazarı kuruyoruz. Piyasada kimse yoksa kimse almıyorsa siz ortalama 1 m ile 500 k arası alın. Fpleri aldınız +7 e bastığınızda 10 m ile 15 m arası satıcaksınız. Şöle diyelim bu iş için gine 50m lazım olsun 30 adet fp aldınız ve hesaplayalım (Fp'nin fiyatını ortalama olarak aldım 750k)
   30x750=23m ediyor. Buslara 2 şer middle class sayarsak (Büyük ihtimal +6 da yanan olabilir ama en pahalıdan sayıyorum ki aradaki karı anlayın diye.) 60 tane yani 6m600k.
   Bunlardan 15 i geçse +7 e Hesaplayalım.
15x10=150m Bu bastığımız fplerin getirisi. 23+7=30m Bu da kullandığımız para.
150-30=120m
   Evet arkadaşlar gördüğünüz gibi 120m. Bakın bu en düşük fiyattır. Demek istediğim şu bu rahat 150 m yi bulur. Güzel bir para kasma şekli dimi :)

Pazarcı Olarak Para Kasma Şekli: Arkadaşlar bunu sizin de bildiğiniz gibi piyasadaki ucuz itemleri alıp pahalı ya da orta fiyattan satarak para kasıyoruz. Mesela gidip 1 gb den +1 reb raptor aldınız bunu 130 m den satarak 30m karınız oluyor. Bu iş bana günde 6 gb kazandırdığıda oldu günde 1 gb kazandırdığıda bu yetenek meselesi ve şans da var biraz tabiki :D

Arkadaşlar Bildiklerim Bu Kadar... Bunlar koxpsuz temiz para kasma yöntemleri ama koxplu anlatımıda yapacağım onlarda da güzel para var. Sonuç olarak kazanmanızı isterim. Eğer yardım edebildiysem ne mutlu bana.

21 Ağustos 2013 Çarşamba

Fobi Nedir?

aklindaki.blogspot.com
Belirli bir durum, düşünce ya da nesnenin yol açtığı akıldışı, takınaklı ve yoğun korku. Fobili ruhsal bozukluklar, modern sınıflandırmaya göre, kaygı bozukluklarının bir alt kategorisidir. Bazı yaygın fobiler arasında, kalabalıktan, yükseklikten, kapalı yerlerden (klostrofobi) açık alanlardan (agorafobi),  toplumsal durumlardan, ölümden, karanlıktan , hayvanlardan, yabancılardan ve başka insan gruplarından, meteoroloji olaylarından elektrikten duyulan korkular sayılabilir. Fobileri bulunan kişiler, baş dönmesi, çarpıntı, bulantı ve kımıldayamaz duruma gelmek gibi durumların içinde bulunduğu bazı belirtiler gösterebilirler.

   Fobinin nedeni bilinmemekle birlikte, bu konuda çok sayıda kuram ileri sürülmüştür: Korkuların, korkulan şeyle ilgili olarak yaşanan tek bir ürkütücü olayın sonucu olduğunu ileri süren kuram; fobilerin çocuklukta yaşanmış ruhsal kaygıları maskeleyen durumlar olduğu ileri süren kuram; fobilerin uzun bir zaman boyutu içinde yavaşça "öğrenildikleri"ni ve fobilerin korkulan şeye ilişkin çarpılan düşüncelerin sonucu olduğunu ileri süren kuram; vb. Çeşitli fobiler için, her biri oldukça başarılı çeşitli tedaviler geliştirilmiştir. Psikanaliz, hastaların, bastırılmış çocukluk travmalarıyla ilgili korkuların hatırlanmasına yardımcı olmaya çalışır. Davranışçılar iki tedaviden birinden yararlanırlar: Korkulan şeyle aşamalı olarak ya da yoğun biçimde karşı karşıya getirme. Bilişsel ruhbilimciler hastaların, korktukları şey konusunda düşünme biçimini değiştirmeye çalışırlar. Ayrıca fobili hastaların tedavisinde ruhsal tedavinin ilaçlar, vb. biçimleri de başarıyla uygulanmaktadır.

Eskimolar Kimdir?

aklindaki.blogspot.com
Anayurtları olan Kuzey Amerika ile Sibirya'nın kuzey doğu ucundaki kutup ve askutup bölgelerinde deniz kıyılarında yaşayan halk. Eskimoların yaşadıkları bölgeler, dört ülkenin topraklarında (ABD, Kanada, Rusya ve Grönland) bulunur. Yaklaşık 120 000 Eskimonun büyük bir bölümü Kutup çemberinin güneyinde yerleşmiştir; nüfusun yaklaşık 42 000'i Aleut adaları ile Alaska'da, 25 000'i Kanada'da, 1 500'ü Sibirya'da, 50 000'i de Grönland'da yaşar.
   Eskimo dilinden olmayan Eskimo sözcüğü "çiğ et yiyenler" anlamına gelir. Doğu Kanada'da yaşayan Algonquin Kızılderilileri tarafından, hayvan postundan giysiler kullanan ve usta birer avcı olan komşularını belirtmek için kullanılmış, sonradan, ülkeye gelen Avrupalı gezginler tarafından da benimsenmiştir. Eskimolar kendilerine, "gerçek halk" anlamında, İnuit (Yupik lehçesinde: Yuit) derler.
   Eskimoların oturdukları yerler, yeryüzünün iklim koşulları en sert bölgeleridir. Bölgenin bitki örtüsü genelde tundralardır: Alçak, düz ağaçsız, toprağın birkaç santimlik üst bölümünde buzun eridiği kısa yaz mevsim mi dışında, sürekli buz tutmuş olduğu düzlükler. Aralarından bir bölümü, ırmak kıyılarına yerleşmiş (balıkçılıkla ya da rengeyiği yetiştirmekle geçinirler) olsalar da, Eskimoların büyük bölümü öncelikle deniz hayvanları (fok, mors ve balina) avcılığıyla uğraşırlar; kültürlerinin yapısı ve başlıca özellikleri, temelini hep denizden almıştır.
   Geleneksel Eskimo kültürünün en çarpıcı yönlerinden biri, Kutup bölgesinde 8 000km'lik geniş bir alana yayılmış olmasına karşın, büyük ölçüde türdeşliğidir. Bu kültürün temel din, toplum ve ekonomi kurumları bölgenin her yerinde birbirine benzer. Buna karşılık, özellikle batı bölgelerinde, geleneksel akrabalık ilişkilerinde farklılıklar görülür; dilleriyse başlıca iki lehçeden oluşur. İnupik lehçesi (Grönland'dan Batı Alaska'ya), Yupik lehçesi (Güneybatı Alaska ve Sibirya).

Ergenekon Destanı

aklindaki.blogspot.com
Göktürklerin türeyişini anlatan destan. Çeşitli kaynaklarda değişik biçimlerde anlatılan Ergenekon destanında, ortak nokta, Türklerin bir kurttan türemiş oldukları efsanesidir. Destanda bu türeyiş şöyle anlatılır: Göktürkler komşu uluslardan biri tarafından yok edilirler. Ancak bu kıyımdan on yaşında bir çocuk sağ kalır. Kolları ve ayakları kesilip bir sazlığa atılan çocuk bir kurt tarafından beslenmeye başlanır. Çocuğun yaşadığını öğrenen komşu ülke hanının, çocuğu öldürtmek için sazlığa asker göndermesi üstüne, kurt, çocuğu Altay dağlarına götürür. Bir mağarada kurtla birleşir.

   Bu birleşmeden doğan on erkek çocuk büyüyüp evlenerek bulundukları bölgeden çıkarlar ve akarsuların, ağaçların, hayvanların bol olduğu, sarp dağlarla çevrili bir bölgeye yerleşirler. Ergenekon adını verdikleri bu bölgede 400 yıl kalarak çoğaldıktan sonra çevreye yayılmak isterler, ancak bir çıkış yolu bulamazlar. Bir demirci, dağların bir yerinde demir madeni olduğunu, bu maden eritilirse çıkış için yol açılabileceğini söyler. Bunun üstüne, demircinin gösterdiği yere bir kat dun, bir kat kömür yığan Göktürkler, 70 kere 70 körük koyup ateşi körüklerler ve madeni eritip bir geçit açarak dışarı çıkarlar. 400 yıl sonra komşu ulusla savaşıp onları yenerek öçlerini alırlar.

Metabolizma Nedir?

aklindaki.blogspot.com
Organizmada gerçekleşen bütün kimyasal tepkimeleri topluca belirten terim. Söz konusu tepkimelerin aşağı yukarı tümünde, "enzim" adı verilen, tepkime hızlarını yüzlerce, milyonlarca kez hızlandırma yeteneği bulunan karmaşık protein molekülleri, katalizör işleri görürler.
   Canlı hücrenin içindeki yapılan çoğu son derece karmaşıktır ve dönemsel olarak yenilenmeleri gerekir. Yeni moleküllerin yapım süreci "anabolizma" adı verilir. Yıpranmış ya da artık gereksinme duyulmayan yapıların, daha küçük moleküllere yıkılarak ya yeniden kullanılmaları ya da dışarı atılmaları süreciyse, "katabolizma" diye adlandırılır. Yalnızca kalbin pompalama hareketleri, kas kasılmaları ve sinir iletimi için değil, canlı hücrelerin büyük moleküllerini yapmak için gerekli kimyasal işleri karşılamak için de, büyük miktarlarda enerjiye gereksinme duyulur.Anabolizma ve katabolizma, metabolizmanın iki evresini oluşturur, birbirlerinden bağımsız olarak ve sürekli biçimde gerçekleşirler.

20 Ağustos 2013 Salı

Mevlana Celalettin Rumi Kimdir? Eserleri Nelerdir?

aklindaki.blogspot.com
İslam mutasavvıf şairi ve mevlevi tarikatının kurucusu (Belh 1207-Konya 1273). Sultan ül-Ulema ("Bilginler Sultanı") Bahaettin Velet'in oğlu olan, yaklaşan Moğol tehlikesi üstüne ailesini ve müritlerini toplayarak  Hicaz-Şam yoluyla Anadolu'ya geçen (1221) babasıyla birlikte Anadolu'ya gelen, Bahaettin Velet ölünce (1231) halkın isteğiyle yerine geçen Mevlana Celalettin Rumi, babasının halifelerinden Seyit Burhanettin Tirmizi Konya'ya gelince (1232), onun gözetiminde tasavvuf eğitimi gördü. Bir söylentiye göre öğretimini tamamlamak için Halep ve Şam'a gidip, Tirmizi'nin ölümünden sonra medreselerde ders verdi. Sürdüğü düzenli yaşam Tebrizli Şems'in Konya'ya gelişiyle (1244) bozuldu: Öğretimi, vaazlar vermeyi bırakıp, Şems'le haftalarca süren inzivalara çekilmesi öbür müritleri tarafından tepkiyle karşılandı. Öldürülmekten korkan Şems Şam'a kaçtıysa da, Mevlana'nın oğlu Sultan Velet'i göndermesi üstüne geri döndü. Çok geçmeden tepkiler yeniden baş gösterince, Şems'in yeniden ortadan kabolması (1247; bazı kaynaklara göre aralarında Mevlana'nın oğullarından Alaettin'in de bulunduğu 7 kişi tarafından bıçaklanarak öldürülmüştür) üstüne, onu bulmak için iki kez Şam'a gittiyse de bulamadı ve Şems'in kendi içinde yaşadığına inanarak avunmaya, ona duyduğu sevgiyi dile getirdiği gazeller yazmaya başladı. Bir süre sonra Şems'in yerine Selahattin Zerkubi'yi (1259), Zerkubi ölünce (1263) de Selahattin Çelebi'yi halifeliğe alıp, ünlü Mesnevi'sini bitirdikten bir süre sonra öldü ve babasının yanına gömüldü. Türbesi Bedrettin Tebrizi tarafından yapıldı.

   Farsça-Türkçe karışık bir şiiri dışında bütün yapıtlarını Farsça yazan Mevlana, Doğu İslam kültürünün en büyük filozof ve şairlerindendir. Irk, din ayrımı gözetmeden bütün insanlığa seslenen, birliği, hoşgörüyü, iyiliği öğütleyen, aşkı en yüce değer sayan düşüncesiyle, yalnızca Türk şiirini değil, Doğu şiirini de etkilemiş, görüşleri günümüze kadar yaşayarak, yakın dönemde Batı ülkerinde de birçok yandaş bulmuştur. Birçok dile çevrilen, açımlanan Mesnevi'si, ayetler, hadisler, Senai, Attar gibi şairlerin şiirlerinden alıntılar, öyküler, Mevlana, akla dayanan, aklın kurallarıyla sınırlanan bilgiye karşı çıkarak felsefeyi reddetmiştir. Görüşüne göre, akıl insanı yanıltır; gerçeğe götürmez. Bilginin kaynağı sevgidir, sezgidir. Gerçeğe aşk yoluyla kendinden geçip, kendini derin bir aşka bırakma yoluyla ulaşılabilir. Yapıtlarının Türkçe'de son çevirileri, Mevlana ve mevlevilik üstüne araştırmaları da bulunan Abdülbaki Gölpınarlı tarafından yapılmıştır.
   Diğer Yapıtları(Eserleri): Divan-ı Kebir(24 ayrı Divan'dan oluşur; 1959'da 5 cilt olarak basılmıştır), Fihi Ma Fih (Muinettin Pervane'nin konağında yapılan toplu söyleşilerdeki sözlerinde oluşur; yaşamına, dönemine ilişkin bilgileri kapsar), Mecalis-i Seb'a (camilerdeki vaazlarından oluşmuştur. Arapça bir hutbeden sonra açıklayıcı öykülere geçilir; 7 bölüm olarak 1965'te basılmıştır.), Mektuplar (döneminin ileri gelenlerine yazılmış mektupları içerir; 1963'te basılmıştır), Rubailer (1964'te basılmıştır).

Yunus Emre Kimdir?

aklindaki.blogspot.com
Türk şairi (XIII. yy'ın ilk yarısı- XIV. yy'ın başı). Yamamıyla ilgili kesin bilgi bulunmayan Yunus Emre, velayetnamelerden ve menakıpnamelerden çıkarılan bilgilere göre, iyi bir öğrenim görmüş, Taptuk Emre'nin dervişi olarak yaşamını Tanrı'ya adamış, bu arada Anadolu'nun bir çok kentine, Azerbaycan'a ve Şam'a geziler yapmış, Konya'da Mevlana ile görüşmüştür. Anadolu'nun çeşitli yerlerinde (Bursa, Sivas, Erzincan, Isparta, vb.) mezarının bulunduğu ileri sürülmüşse de, Mihalıççık ilçesine (Eskişehir) bağlı Sarıköy'de öldüğü varsayılarak, bir anıtmezar yapılmıştır.

   Anadolu'da gelişen tekke şiirinin ve tasavvuf düşüncesinin ilk ve en önemli öncülerinden biri olan Yunus Emre, şiirlerinde, içten ve katkısız bir tanrı sevgisini dile getirmiş, insanın bu dünyada tanrısal değerleri aramakla, nefsinden sıyrılıp Tanrı'ya ulaşmak için tasavvuf yoluna girmekle yükümlü olduğunu, acımanın, erdemli yaşamanın, nefse düşkünlüğü yenmenin, insanı adım adım Tanrı'ya yaklaştıracağını ileri sürmüş, birçok şiirinde yalın halk dilini kıvrak bir ustalıkla kullanmış, sonraki şairleri büyük ölçüde etkilemiştir.

Ahmedi Kimdir? Eserleri Nelerdir?

aklindaki.blogspot.com
Türk hekimi, bilgini ve şairi (Uşak 1334'e doğru-Amasya 1413). Mısır'da Şeyh Ekmelettin'den ders alan Ahmedi (asıl adı Tacettin İbrahim Bin Hızır'dır.), dinbilim, pozitif bilimler ve hekimlik öğrenimi gördü. Germiyanoğlu Süleyman Şah, Yıldırım Bayezit, Timurlenk, Süleyman Çelebi, Emir Sultan ve Çelebi Mehmet'in hizmetinde çalıştı.
   Ölçülü, titiz bir çalışmanın ürünleri olan şiirlerinde Yunus, Aşık Paşa ve Firdevsi'nin etkisi görülen Ahmedi'nin, İskendername (1390) adlı mesnevisi, ansiklopedik bilgilerle donatılmış ve sonuna Osmanlı tarihiyle ilgili bir bölüm eklenmiştir; bu bölüm ilk Osmanlı vakayınamesi sayılabilir. Mirhad ül-Edeb adlı yapıtıysa Farsça yazılmış manzum bir sözlük çalışmasıdır.
   Diğer Yapıtları(Eserleri): Divan, Cemşid-ü Hurşid (mesnevi, 1975'te basıldı), Tervih ül-Ervah (tıpla ilgili mesnevi), Bedayi üs-Sihr fi Sanayi üş-Şi'r.

Aşık Paşa Kimdir? Eserleri Nelerdir?

aklindaki.blogspot.com
Türk şairi (Kırşehir 1272-ay.y. 1333). Yaşamı üstüne bilgiler çeşitli menkıbelere dayanan Aşık Paşa'nın (asıl adı Ali'dir.) Horasanlı Baba İlgyas'ın soyundan geldiği, Baba Muhlis'in oğlu olduğu bilinmektedir. Sefir olarak Mısır'a gittiği, Esir Çoban'ın oğlu Timurtaş'ın vezirliğini yaptığı onun düzenlediği ayaklanmanın başarısızlığa uğraması üstüne gene Mısır'a kaçtığı ve hapsedildiği, dönüşünde Kırşehir'de hastalanarak öldüğü söylentileriyse pek doğrulanamamaktadır. Bununla birlikte, çağının siyasal hareketlerine karıştığı, Kırşehir'de kurduğu (babasının ya da kendisinin) bir zaviyede sünni inançlara uygun bir mutasavvıf olarak düşüncelerini yaymaya çalıştığı kesindir.
   Aşık Paşa'nın güçlü bir şair olduğu söylenemezse de, Türkçe'nin gücünü kavramış olması, ulusal dile dayanan bir edebiyatı yaratmaya çalışması, ona edebiyat tarihinde önemlice bir yer ayrılmasını gerektirir. Düşüncelerinin halk tarafından anlaşılması ve yayılmayı kaygısıyla şiirlerini Türkçe yazmış, öğretici olma istediğini ön planda tutmuştur.
   Başlıca Yapıtları: Garibname, Fakrname, Vasf-ı Hal, Hikaye (mesnevi), Kimya Risalesi (mesnevi).

Süleyman Çelebi Kimdir?

aklindaki.blogspot.com
Türk şairi (bursa 1351'e d.-ay.y. 1422). Yaşamı konusunda yeterli bilgi bulunmayan Süleyman Çelebi'nin Orhan Gazi Döneminin leri gelen bilginlerinden Şeyh Mahmut'un tor
unu olduğu bilinir. Öğrenimi konusunda kaynaklarda bilgiye rastlanmazsa da, yapıtı ve bulunduğu görevler, iyi bir dinsel öğrenimden geçtiğini gösterir. Yıldırım Bayezit'in, Divanı Hümayun imamlığını yapmış, Emir Buhari'nin tavsiyesiyle, 1400'de yapımı biten Ulu Cami'nin imamlığına getirilmiştir. Mezarı Bursa'da, Çekirge yolu üstündedir.

   Süleyman Çelebi'nin Tek yapıtı Vesilet ün-Necatadlı mesnevisidir. Mevlit (ya da Mevlut) adıyla bilinen bu yapıt, sonraki yüzlerce benzeri arasından günümüze kadar gelmiştir ve hala okunmaktadır.

Gülşehri Kimdir? Eserleri Nelerdir?

aklindaki.blogspot.com
Türk mutasavvasıfı ve şairi (XIV. yy). Yaşama konusunda bilgi bulunmayan Gül şehri'nin, Kırşehirli olduğu ya da Sultan Velet tarafından mevleviliği yaymak için Kırşehir'e gönderildiği, iki yapıtından birini 1301'de yazdığı, ikincisini 1317'de tamamladığını bilinmektedir.
   Kendisini Mevlana'nın ve Sultan Velet'in izleyicisi olarak gösteren Gülşehri, Şiirlerinde aruzu kullanmakla birlik, bilinçli bir Türkçe'ci kimliğiyle, Arapça ve Farsça'dan kaçmıştır. Tasavvuf düşüncelerini yaymaya çalışan ve öğretici ürünler veren bir sanatçı olmakla birlikte, mesnevisi gerçek bir sanatçı kişiliği taşıdığını göstermektedir.
   Başlıca Yapıtları(Eserleri): Felekname (tasavvufla ilgili manzum yapıt), Mantık ut-Tayr (Attar'ın ünlü yapıtının çevirisi), Aruz Risalesi.

Namık Kemal Kimdir? Eserleri Nelerdir?

aklindaki.blogspot.com
Türk şairi ve yazarı (Tekirdağ 1840-Sakız 1888). Müneccimbaşı Mustafa Asım Bey'in oğlu olan, dedesi Abdüllatif Paşa'nın yanında büyüyen Namık Kemal (asıl adı Mehmet Kemal'dir), onunla birlikte Anadolu ve Rumeli'de, Sofya'da bulundu. Özel dersler alarak yetiştirilip, İstanbul'a döndükten (1857) sonra, Tercüme Odası'na girdi. Şinasi'yele yakınlık kurarak Tasvir-i Efkar'da yazmaya başladı (1863). Şinasi Paris'e kaçınca (1865) da gazetenin yayınını sürdürüp, Yeni Osmanlılar Cemiyeti'ne üye oldu. Siyasal yazıları yasaklayan sadaret buyruğunun yayınlanmasından sonra Erzurum vali yardımcılığına atanarak İstanbul'dan uzaklaştırılmak istenince, Mustafa Fazıl Paşa2nın çağrısına uyarak Paris'e kaçtı (1867). Londra'da Ziya Paşa'yla birlikte Hürriyet gazetesini çıkardı (1868). Yeni Osmanlılar arasındaki anlaşmazlıklar büyüyünce Hürriyet'ten ayrılıp, Zaptiye nazırı Hüsnü Paşa'nın yazısı üstüne İstanbul'a dönerek (1870), Ebüzziya Tevfik'le birlikte İbret gazetesini yayınlamaya başladı (1872). "Garaz Maraz"dır başlıklı yazısından ötürü gazete kapatılarak Gelibolu mutasarrıflığına atanıp, dört ay sonra dönünce, İbret'te yazmayı sürdürdü. Vatan Yahut Silistre piyesinin oynandığı gece (1 Nisan 1913) gördüğü büyük ilginin anlatıldığı bir yazısının İbret'te yayınlanması üstüne, hükümetin bu tür yazılar yayınlanmaması konusundaki uyarısına yeni bir yazısıyla yanıt verince, gazete süresiz kapatılarak (1873), Ahmet Mithat ile Ebüzziya Tevfik Rodos'a, Namık Kemal de Magosa'ya sürüldü.


   Murat V'in tahta geçmesiyle çıkarılan aftan yararlanarak İstanbul'a dönen (1876) Namık Kemal, Devlet Şurası üyeliğine getirilip, Kanunu Esasi'nin hazırlanmasında görev aldı. Kanunu Esasi'nin Abdülhamit II tarafından onaylanmasından kısa süre sonra, asayişi bozan davranışlarda bulunduğu gerekçesiyle tutuklanarak (1877) yargılandı ve Midilli'ye sürüldü. Bir daha İstanbul'a dönemeyip, Midilli (1879), Rodos (1884), Sakız görevinde öldü. Ölümünden sonra, vasiyeti uyarınca cenazesi Gelibolu'da Bolayır'a aktarıldı.
   Tanzimat döneminin en önemli düşünce ve sanat adamlarından Namık Kemal, önceleri Leskofçalı Galip, Yenişehirli Avni gibi şairlerin etkisiyle divan edebiyatı geleneğini sürdüren şiirleri yazmış, Şinasi'yle tanıştıktan ve Avrupa'ya gittikten sonraysa, Batı etkisindeki yeni edebiyatın gelişmesi, yayılması uğrunda çalışmış, Bahar-ı Daniş, Celalettin Harzemşah, İntibah adlı yapıtlarına yazdığı önsözlerde ve eşeltiri yapıtlarında eski edebiyata karşı çıkmıştır. "Vatan, millet, hürriyet" gibi o dönemde yeni sayılan kavramlar çevresinde bir düşünce şiirini amaç almakla birlikte, gerek dil, gerek biçim olarak eski şiirin etkisinden kurtulamamıştır.
   Sanatın Halkı eğitmek için bir araç olduğunu, toplumsal yarar sağlaması gerektiğini savunarak, özellikle eleştiri, makale, oyun, roman türlerinde verdiği yapıtlarla halkın çıkarlarını koruyacak bir meşrutiyet yönetiminin kurulmasını amaç alan Namık Kemal, Sanatın gerçeğe ve doğaya uymasının gerekliliği üstünde durmuş olmakla birlikte, oyunlarında ve romanlarında romantizmin etkisinden sıyrılamamıştır. Dilde yalınlaşmayı, konuşma dilinin kullanılmasını savunurken de oyunları dışında süslü, ağır bir dille yazmıştır. Bütün Tanzimat aydınlarında görülen bu ikilik bir yana, edebiyatın yenileşmesi yolunda verdiği savaşımla döneminin en etkin, kendinden sonraki kuşağı da etkileyen sanatçısıdır. Şiirleri (Namık kemal'in Hususi Mektupları, 4 cilt, 1967- 1969) kitap olarak yayınlanmış, yapıtlarının aşağı yukarı tümü günümüz Türkçe'sine aktarılmıştır.
   Romanları: İntibah (1876), Cezmi (1880).
   Oyunları: Vatan yahut Silistre (1873), Zavallı Çocuk (1873), Akif Bey (1874), Gülnihal (1875), Celalettin Harzemşah (1885), Renan Müdafaanamesi (1908), vb.
   Tarih Yapıtları: Evrak-ı Perişan (ünlü hükümdarların yaşamları, 1872) Osmanlı Tarihi (1888; yeni basımı 3 cilt, 1971- 1974), Büyük İslam Tarihi (1975'te basıldı).

19 Ağustos 2013 Pazartesi

Şeyh Galip Kimdir?

aklindaki.blogspot.com
Türk şairi ( İstanbul 1757- ay.y. 1799). Mevlevi tarikatından Mustafa Reşit Bey'in oğlu olan Şeyh Galip (asıl adı Mehmet'tir; Galip Dede de denir), babasından Farsça öğrendikten sonra, mevlevi şairi Neşet'ten ders alıp, Mevlevi tarikatı içinde öğrenimini geliştirdi. Önce Esat, sonra Galip mahlaslarıyla şiirler yazıp, Konya'da Mevlana dergahında başladığı çilesini, İstanbul Yenikapı mevlevihanesinde tamamlayarak (1787), Galata mevlevihanesi şeyhliğine getirildi (1791). Selim III'ün yakın dostluğunu kazanarak, sarayda yapılan söyleşilere katıldı.
   Divan şiirinin tasavvuf alanında son büyük şairi olan Şeyh Galip, aşağı yukarı bütün türlerde yazdığı şiirlerinde, üslupçu bir anlayışla, simgelerle ve mazmunlarla yüklü bir şiir dili kullanarak, sebk-i hindi denilen simgeci ve kapalı şiir anlayışının başlıca temsilciliğini yapmıştır. Hüsn ü Aşk (1783, 1968'de yaniden basıldı) adlı mesnevisi ilk bakışta bir genç kızla bir delikanlının aşkını anlatan bir yapıt olmasına karşılık, aslında şair bu yapıtında, mecazi olarak tanrıya varmak için çekilen çilelerin insan istemini güçlendireceğini, böylece insanın tanrının özünü anlayabilecek yeteneği kazanacağını vurgulamak istemiştir. Öbür yapıtları arasında Divan (Mısır, 1836; 1971'de Abdülbaki Gölpınarlı tarafından yeni basımı yapıldı); Şerh-i Cezire-i Mesnevi, vb. sayılabilir.

Şinasi Kimdir ? Eserleri Nelerdir ?

aklindaki.blogspot.com
Türk şairi ve yazarı (İstanbul 1824-1827 arası- ay.y. 1871). Tophane Müşirliği Mektubi Kalemi'nde çalışırken Arapça, Farsça ve Fransızca öğrenen Şinasi (tam adı İbrahim Şinasi), devlet tarafından Paris'e gönderilerek (1849) maliye, matematik, toplum bilimleri, tarih alanlarında çalışmalar yaptı. Yurda dönünce (1854) Meclisi Maarif üyeliğine atanıp (1855), Tercüman-ı Ahval (Agah Efendi'le, 1860), Tasvir-i Efkar (1862) gazetelerini çıkardı. Devleti eleştirdiği gerekçesiyle görevine son verilip (1863), gazetesine Namık Kemal'e bırakarak Paris'e gittiyse (1865) Paris'teki Jön Türkler'in siyasal etkinliklerine katılmayıp, sözlü çalışmaları yaptı. İstanbul'a dönünce (1869) bir basımevi açıp, kendi yapıtlarının basımına girişti.
   Batı edebiyatı yolunda ilk örnekleri veren, Batı edebiyatı türlerini tanıtan Şinasi, Türkiye'de yeni edebiyatın kurucusudur. Batı şiirini tanıtmak amacıyla Fransız şairlerinden çeviriler yapmış, eski nazım biçimleriyle yeni düşüncelerini dile getirmiş, öz ve biçim bakımından bütünüyle yeni şiirler de yazmış, şiirinin belirli bir düşünce çevresinde gelişmesini amaç alarak, konu birliğine de önem vermiştir. Düzyazıdaysa, halkın anlayacağı bir dille yazmak gerektiğini savunmuş, kısa, yalın, anlaşılır düşünce cümlesini geliştirmiş, Şair Evlenmesi'yle Batı  tekniğine uygun tiyatronun ilk örneğini vermiş, konuşma dilini başarıyla kullanmıştır. Şiirde yaptığı yeniliklere karşın öğreticiliğin getirdiği kuruluktan, söyleyiş kusurlarından kurtulamadığından, özellikle düzyazı akımında öncü sayılmaktadır.
   Başlıca Yapıtları(Eserleri): Tercüme-i Manzume (şiir çevirileri, 1859; yeni basımı 1960). Şair Evlenmesi (tek perdeli komedi, 1860; yeni basımı 1959), Müntahabat-ı Eş'ar )şiirlerinden seçmeler, 1862; yeni basımı 1945), Durub-ı Emsal-i Osmaniye (atasözleri, 1863), Makaleler (1960'ta basıldı).

Şeyhi Kimdir? Eserleri Nelerdir?

aklindaki.blogspot.com
Türk şairi (Kütahya ?- ay.y. 1431 ?). Türkmen asıllı olduğu sanılan, Germiyanoğlu sarayına yakın bir ailenin çocuğu olan Şeyhi (asıl adı Yusuf Sinan'dır), Kütahya'da medrese öğrenimi gördükten sonra, İran'a giderek tasavvuf, tıp okudu. Dönüşünde Ankara'da Hacı Bayram'a bağlanıp, Germiyanoğlu beyi Yakup II'nin hekimliğine getirildi. Karaman seferi sırasında hastalanan Mehmet I'i tedavi edip (1415), özel Tokuzlu köyü kendisine tımar olarak verildi.
   Tasavvuf kültürü ile klasik İran şiirinin ortak özelliklerini ustaca birleştirerek divan edebiyatının gelişmesine katkıda bulunan Şeyhi, dili, imgeleri ve canlı betimlemeleriyle, çağının en büyük şairlerinden sayılmaktadır. Tokuzlu köyüne giderken tımarın eski sahiplerinin kendisine saldırmaları üstüne yazdığı, semiz bir öküzün boynuzlarına imrenen eşeğin başına gelenleri anlattığı Harname (1971'de basılmıştır.) adılı mesnevisi, gerek öykülemedki başarısıyla, gerek toplumsal yaşayış biçimini alaycı bir dille eleştiren içeriğiyle, Türk hiciv edebiyatının önemli yapıtlarındandır. Husrev ü Şirin (bilinen basımı 1963) adlı mesnevisi de benzerlerinin en iyisi sayılmaktadır. Attar'ın Habname'sini çevirdiği ve Neyname adlı bir mesnevisi daha bulunduğu bildirilmişse de, ele geçirilememiştir.
   Divan (tıpkıbasımı 1942'de Ali Nihat Tarlan tarafından yapılmıştır. Şeyhi Divanını Tetkik (1964'te basıldı).

Fuzuli Kimdir? Yapıtları Nelerdir?

aklindaki.blogspot.com
Türk şairi (Kerbela ya da Hille ?-Irak 1556). Yaşamı konusunda çok az bilgi bulunan Fuzuli'nin (asıl adı Mehmet'tir), Süleyman adlı bir Türkün oğlu olduğu bilinir.Kanuni Sultan Süleyman Bağdat'ı alınca Geldi bur-i evliyaya Padişah-ı namdar (991) tarihini taşıyan dizenin bulunduğu kasideyi padişaha sunduğu ve günde 9 akçalık bir gelir bağlandığı, ama evkaf dairesindeki yolsuzluklar nedeniyle bu parayı da alamayarak, Nişancı Celalzade Mustafa Çelebi'ye ünlü Şikayetname'yi yazdığı da bilinmektedir. Orduyla birlikte Bağdat fethine katılan Hayali, Taşlıcalı Yahya gibi o dönemin nlü şairleriyle tanışıp, dostluk kurduğu, Hille, Kerbela ve Bağdat çevresinde sıkıntılarla ve geçim zorluklarıyla dolu bir yaşam sürdüğü, "Diyar-ı Rumu gözet terk-i hak-i Bağdat et" demesine karşın Irak bölgesinden ayrılamadığı kendisinin verdiği bilgilerden anlaşılmaktadır.
   Aşkının çeşidi ne olursa olsun, Fuzuli'nin şiirleriyle yarattığı dünya, hatta ünlü Leyla ve Mecnun mesnevisi, biraz da kendi öyküsüdür. Şiiri duygusal planda nasıl Mecnun ile Kerbela şehidi Hüseyin'e bağlanırsa, düşünce açısından da tasavvufla beslenir. Sıkıntı, acı, ayrılık, tokgözlülük, yoksulluk, gözyaşı, döğünme-ama bununla birlikte dünya nimetlerinden sıyrılma-düşüncesi şiirinin özünü oluşturur. Sarayda değil, toplumsal kargaşanın sürüp gittiği, iktisadi bir çöküntünün egemen olduğu Irak'ta yaşamış olması, mersiyelerindeki acı ve yakınmayı açıklayabilir. Ben sözcüğünün neredeyse  her beyitte karşımıza çıkması bireysel bir tavra büründüğünü göstermez. Tersine, Fuzuli'nin ben'i, ortak bir kaderin yansıdığı toplum psikolojisinin bileşkesidir. Şiirlerinde kendi perişanlığını yansıtmış olsa da, yüzyıllar ötesinden günümüze seslenebilmesi, genel anlamda insanı yanından yakaladığını gösterir.
   Başlıca Yapıtları(Eserleri): Türkçe Divan (1851, Abdülbaki Gölpınarlı tarafından 1961'de yayınlandı), Farsça Divan (Hasibe Mazıoğlu tarafından 1962'de yayınlandı), Arapça Divan (yazma nüshası Petersburg'dadır), Leyla ve Mecnun (mesnevi, N.H. Onan tarafından 1956'da yayınlandı., Hadikat üs-Süeda (Kerbela olayını konu alan ve manzum parçalar eklenmiş düzyazı yapı, 1869), Beng ü Bade (500 beyitlik Farsça mesnevi. Esrar ile şarap arasındaki tartışmayı konu alan bu simgesel yapıtın birçok yorumu yapılmış, bilimsel basımı Kemal Edip Kürkçüoğlu tarafından 1936'da gerçekleştirilmiştir), Heft Cam (Sakiname adıyla tanınır. Yedi bölümlük bu yapıtın her bölümünde, şair, bir müzik aracıyla tartışır), Hüsn ü Aşk (Sıhhat ve Maraz adıyla da bilinir. Bu Farsça düzyazı yapıtı, ilk kez 1856'da çevrilmiştir), Şikayetname, Tercüme-i Hadis-i Erbain (manzum 40 hadis çevirisi), Enis ül-Kalb (Farsça kaside; Farsça metin ve Türkçe çevirisiyle birlikte 1944'te basıldı), Türkçe Mektupları (Abdülkadir Karahan tarafından 1948'de yayınlandı).

Kabızlık Nedir?

aklindaki.blogspot.com
Bağırsakların zor ya da seyrek boşalması. Dışkının kalınbağırsakta ve göden bağırsağında tutulması, çok fazla suyun emilmesine, bu yüzden de dışkının kuruyup sertleşmesine neden olarak, dışkılamayı güçleştirir. Bağırsaklar dışkıyla sürekli daha çok doldukça, bağırsak kasları gerginlerini yitirirler ve kabızlık süregenleşir (bu durum basura yol açabilir).


Kabızlık, ayrıca, bağırsakların bir ur nedeniyle ya da yapısal bir biçimde bozukluğuyla tıkanması gibi, başka bir rahatsızlığın belirtisi olabilir. Bunlar dışında daha başka birçok neden, bağırsak kaslarının normal itici işlevlerini yitirmelerine yol açabilir. Ayrıca, dışkı kitlesinin oluşması için gerekli bitkisel liften yoksun bir beslenme rejimi ve dışkılamayı sık sık geciktirmek de, kabızlığa neden olabilir. Bununla birlikte, dışkılamanın her gün, düzenli zamanlarda ve büyük miktarda olması gerektiği yolundaki inanç yanlıştır.

Kan Basıncı Nedir? Nasıl Yükselir?

aklindaki.blogspot.com
Dolaşım sistemi atardamarları içindeki kanın basıncı. Kan basıncı, kanın kalpten pompalanmasına, atardamarcıkların direncine ve atardamar çeperlerinin esnekliğine bağlıdır.
   Kan basıncı (ya da tansiyon), yerleşmiş uygulamaya göre, önce kasılma basıncı (sistolik basınç), sonra gevşeme basıncı (diyastolik basınç) olarak yazılır. Kasılma basıncı, kalbin kasılması sırasında oluşan en büyük kan basıncıdır (büyük tansiyon); gevşeme basıncı, kalbin gevşeme ya da dinlenme durumunda ölçülen en düşük basınçtır (küçük tansiyon).
   Normal kan basıncı, hayvan türleri arasında, bir türün kendi içinde ve bireyden bireye göre büyük ölçüde değişir. Erişkin bir genç insanın dinlenme durumunda kol atardamarındaki ortalama basınç, 120/80 mm cıvadır (Hg). Zürafada, beyne kanın gönderilebilmesi için 260 mm Hg kadar yüksek kasılma basınçları gerekir.
   İnsanlarda normal ve yüksek kan basıncı düzeylerini neyin oluşturduğu çeşitli tartışmalara konu olmuştur. 50 yaşın altındaki erişkinlerde, 150-90 mm Hg, üst normal sınır sayılır. Kan basıncı normal olarak yaşla artar; bunun nedeni genellikle atardamarların esnekliklerinin azalmasıdır. Fiziksel etkinlik ve duygusal stres, kan basıncını yeçici olarak yükseltebilir.

Kalp Pili Nedir? Kim Bulmuştur?

aklindaki.blogspot.com
Kalp kasında ritimli kalp atımlarını başlatan doku düğümünün gerektiği gibi çalışmaması durumunda bedene yerleştirilen küçük aygıt. 1988' de ABD'de Wilson Greatbatch'in bulduğu kalp pili (pacemaker), ince bir pilin çalıştırdığı yassı, plastik bir disktir. Ameliyatla bedene, genellikle deri altı yağ tabakasına yerleştirilip, tellerle kalbe bağlanır. Kalbin çalışmasını düzenleyen ritimli elektrik akımları gönderir. Yakın dönemde geliştirilerek, beden sıcaklığındaki değişmelere duyarlı çeşitleri yapışmıştır.

Kan Bankası Nedir? Ne İçin Yapılır?

aklindaki.blogspot.com
Kanın toplandığı, depo edildiği ve daha sonra kan aktarımlarında kullanılmak için işlemden geçirildiği kurum. Kan aktarımlarının daha XIX. yy'ın başlarında uygulanmasına karşılık, kan bankaları ancak, kanı pıhtılaşmadan koruma, soğutma ve mikroptan arındırılmış koşullar altında depolama sorunlarının çözüm yolları bulunduktan sonra kurulabildi (ilki Ocak 1937'de ABD'de).

   Bütün kan alımlarından önce, kan vermenin gerek vericiler için (kan yitimi nedeniyle), gerek alıcılar için(hastalık bulaşması tehlikesi
nedeniyle), zararlı olmamasını güven altına almak amacıyla, vericilerin taramadan geçirilmesi gerekir. En çok kan verme sıklığı (yılda beş kez ya da sekiz haftada bir, 480 ml'lik ünite) bedenin, verilen kanın alyuvarlarıyla birlikte yitirilen demiri yenileme yeteneğine bağlıdır. Toplanan kan, test örnekleriyle birlikte, mikroptan arındırılmış torbalarda korunur. Bu torbalar, kanın pıhtılaşmasını içeren bir madde ile 1 °C-6 °C'lık sıcaklıklarda denetimli soğutma altında beş hafta süreytile depolanmasına olanak veren besleyici bir çözelti içerir. Bazı durumlarda, kan borusu öbür torbalara içten bağlı olan, böylece kanın bileşimindeki maddelerin bulaşma tehlikesi olmadan hazırlanabildiği bir torbada toplanır.
   Kan bankasında, kanın tipinin, AB0 grupları, Rh etmenleri, vb. bakımından belirlenmesi gerekir. Verilen bütün kan ünitelerinin, alıcıya bulaşma olasılığı taşıyan AİDS ve bazı karaciğer iltihabı biçimleri gibi enfeksiyon hastalıkları antikorları bakımından testten geçirilmiş olması gerekir.
   Birçok kan ünitesi, kan bankaları tarafından kan ünitesini oluşturan birimlere ayrılır; en çok kullanılan kan ürünleri alyuvar, trombosit konsantreleri, plazma ve etmen VIII içeren doldurulmuş-kurutulmuş plazma özütü paketleri olarak hazırlanır.
   Kansızlığın düzeltilmesi için paketlenmiş alyuvarların kullanılması, hastalara gereksiz yere plazma verilmesini önler; böylece kan aktarımlarının etkililik ve güvenliğini artırır. Trombositleri eksik, dolayısıyla da kanama eğilimi olan hastalar için, trombosit aktarımları gereklidir. Çoğunlukla dondurulmuş taze plazma biçimindeki plazma aktarımları, plazma pıhtılaştırıcı etmen eksikliklerini düzeltmekte çok büyük yarar sağlarken etmen VIII içeren paketler, A tipi kanama hastalıklı kişilerin tedavisinde önemli yer tutar.
   Alışılmış kan alımlarının yanı sıra, birçok kan bankası, plazma ve bazı kan ürünlerini, "plazmaferez" adı verilen bir işlemle toplar. Bu yöntemde, toplanan kanın alyuvarları, plazma ayrıldıktan sonra hastaya geri verilir. Vericinin alyuvar hacmi korunduğu ve plazma da alyuvarlardan daha hızlı bir biçimde yeniden yapıldığı için, plazmaferez, tam kan alınmasından oldukça daha sık uygulanabilir.
   Kan bankaları aynı zamanda ameliyat olacak hastalara ameliyat sonrası vermek için hastanın kendisinden alınan kanı da toplarlar. Bu işlem, kan aktarımıyla hastalık bulaşması tehlikesini azaltmasının yanı sıra, ender kan gruplarında hastaları, aynı gruptan kan bulunamaması olasılığından da korur.

Kalp Krizi Nedenleri, Belirtileri

aklindaki.blogspot.com
Kalbe kan geliminde bir eksiklik ya da belirgin bir yokluk sonucu, kalbin sol karıncığının bir bölümünün ölmesi. Kalp krizi (kalp kası enfarktüsü ya da kalp enfarktüsü; halk arasında kısaca "enfarktüs" diye de belirtilir) geçirenlerin yarıdan çoğu, hastaneye kaldırılamadan apansızın ölmekte, bu ölümler, ritim bozukluğu sonucu kalbin pompalama eyleminin apansızın etkisizleşmesine bağlanmaktadır. Kalbe yetersiz kan gelmesinin başlıca nedeni, kalp atardamarlarının damar sertliği sonucu tıkanmasıdır. Öbür nedenler arasında kalp toplardamarlarının tıkanması, amboliler ve spazmlar sayılabilir.
   Kalp krizi belirtileri, şiddetli ve uzun göğüs sıkışması ve ağrısı (çenelere ve kollara da yayılabilir), soluk alamama, düzensiz nabız, solukluk ve soğuk terlemedir. Hastanın kurtarılması bakımından acil bakım son derece önemli olabilir; acil kalp-akciğer canlandırması uygulamak da bazı hastaları apansız ölümden kurtarabilir. Hastane bakımı, hastanın fizyolojik durumunun izlenmesini ve ağrıyı denetim altına alıp, kalp ritminin ve kan basıncının kararlı durumda kalmasını sağlayan ilaçların kullanılmasını içerir. Acil-bakım alanındaki son gelişmeler arasında pıhtı çözücü (trombolitik) ilaçlar ve balonlu sondalarla kalp atardamarlarının genişletilmesi sayılabilir.

Muammer-el Kaddafi Kimdir? Ne yapmıştır?

aklindaki.blogspot.com
Libyalı develet adamı (Sirt, Misurata'nın güneydoğusu 1942). Orduya katılıp (1965), Bağımsız Birlikçi Subaylar topluluğunu kuran (1964) Muammer el-Kaddafi, Kral İdris'i deviren darbede (Eylül 1969) önemli rol oynadı, Devrim Konseyi başkanlığı ile Savunma ve içişleri bakanlıklarını üstlenip, Devrim Konseyi tarafından albaylığa yükseltildi (Eylül 1969). Başbakan ve savunma bakanlığına getirilip (1970), 16 Temmuz 1972'de başbakanlığı ve bazı görevlerini Abdüsselam Callud'a devretti. İsrail'e karşı bütün güçlerin seferber edilerek savaşılmasını sağlamak için İslam'a dayalı bir Arap sosyalizmi oluşturmaya çalışıp, Mısır ile Libya'nın birleşmesi için yoğun çaba harcadı. "Kültür devrimi"nin başlandığını ilan edip, "halk komiteleri" kurmaları için halka çağrıda bulundu (15 Nisan 1973). Ardından, kendini bütünüyle Devrim'e adamak amacıyla Halk Konseyi (eski Devrim Komuta Konseyi) genel sekreterliğinden çekilmekle (1979) birlikte, Libya devletinin fiili önderi olmayı sürdürdü.
   Arap ülkeleriyle sık sık görüş ayrılığına düşüp, Türkiye'ye karşı dostça yakınlaşma siyaseti uyguladı. Çad savaşında yönetime karşı İslamcı gerillaları destekleyip, ABD tarafından uluslararası terörü kışkırtmakla suçlandı (ABD uçakları Nisan 1986'da Trablus ve Bingazi'yi bombaladılar). Çad'daki Libya birliklerinin püskürtülmesinden sonra ateşkesi kabul edip (1987), ertesi yıl Hisséne Habré yönetimini tanıdı ve Çad'da bir elçilik açtırdı. 21 Aralık 1988'de Pan-Am yolcu uçağına bomba yerleştirerek 190 kişinin ölmesine yol açan iki Libyalıyı yargılanmaları için ABD ve İngiltere'ye vermeyi kabul etmemesi üstüne BM Örgütü Nisan 1992'de hava yolu şirketlerinin Libya'ya uçmalarını yasakladı ve ülkeye askeri ambargo uygulanması kararı aldı.

Alabalık

aklindaki.blogspot.com
Som (ya da somon) balığıyla birlikte alabalıkgiller (Salmonidae) ailesini oluşturan yaklaşık on beş balık türünün ortak adı. Soğuk ya da ılıman göller ile hızlı akan ırmaklarda yaşayan bu türlerden, aslında alabalık denince akla gelen tür, denizalabalığı ya da denizalası da denen gerçek alabalıktır (Salmo trutta). Alabalıklar eskiden yalnızca Kuzey yarıkürede yaşarlarken, av hayvanı ve besin olarak büyük bir ticari değere ulaşınca, Güney yarıküredeki birçok bölgede de yetiştirilmeye başlanmışlardır. Çoğunun tatlı su balığı olmasına karşılık, bazı türleri ırmak kaynaklarına yakın bölgelerde yumurtalarını döktükten sonra, denizlere göç ederler. Genellikle 10 °C-18 °C'ın altındaki suları yeğlerler.

   Alabalığın uzunca sayılabilecek, özelliği olmayan bedeni yanlardan sıkıştırılmış gibi, yumuşak ve kaslıdır. Koltuk ve karşılıklı yüzgeçleri dikensizdir. Koltuk ve her bir karın yüzgecinin tabanındakiler dışında bütün pulları küçüktür.

   Alabalıklar yaşlandıkça, beslenme biçimleri değişir. Yumurtadan yeni çıkmış ya da yeni yavru balıklar, çoğunlukla sudaki sinek larvalarıyla beslenirler. Büyüdükçe sinek yemeye başlarlar. Yetişkin durumdayken küçük balıklarla, karides ve kanatlı böceklerle beslenirler.
   Birçok dişi ve erkek alabalık, olgunlaştıktan sonra (3 ya da 4 yaşındayken) yumurtlamak için, yumurtadan çıkıp dünyaya geldikleri yere dönerler. Türlerin çoğu, akarsuda ilkbaharın başlarında çiftleşir. Dişi alabalık yumurtalarını çakıl ve kum kaplı dipte kuyruğuyla karıştırıp açtığı çukurlara serer. Hemen yakınlardaki erkek de, 40 gün sonra açılacak olan yaklaşık 200 yumurtayı döller. Tek bir dişi bir mevsimde 10 000 kadar yumurta yumurtlayabilir. Yumurtalardan çıkan alabalık yavrularının %90'ı ilk 3 ya da 4 ay içinde, daha büyük balıklara av olurlar.
   En tanınmış ve en çok avlanan türlerden biri olan gökkuşağı alabalığın (Salmo gairdneri), çoğunun anayurdu Amerika'nın Büyük Okyanus kıyılarındaki dereler olan biçimi vardır. Adı, bedeninin yanlarında boylu boyunca uzanan kırmızı kuşaktan kaynaklanır.
   Türkiye'de yaşayan başlıca alabalık çeşitleri arasında, Çıldır gölünde ve Doğu Karadeniz'e dökülen sularda yaşayan Salmo trutta lablax, Uludağ'daki derelerde, Sapanca gölünde ve Ege'deki göllerde yaşayan Salmo trutta macrostigma, Abant gölünde yaşayan Salmo trutta abanticus sayılabilir. Yakın dönemde, özellikle İstanbul yöresinde alabalık üretimine başlanmıştır.

Ali Rıza Paşa Kimdir?

aklindaki.blogspot.com
Türk subayı ve devlet adamı (istanbul 1860-ay.y. 1932). Harbiye'yi bitirip (1886), Almanya'ya gönderilen (1897) Ali Rıza Paşa, dönüşünde Erkanı Harbiye'de ders verip, Havran isyanını bastırdır(1896). Çeşitli görevler üstlendikten sonra Manastır vali ve komutanlığına atanıp (1903) Rus konsolosu öldürülünce Trablusgarp'a sürüldü. Yemen ayaklanmasını bastırmaya çalışıp, müşirliğe yükseltilerek, İkinci Meşrutiyet'ten sonra İstanbul'a çağırıldı. Harbiye nazırlığı, Yaveri ekremlik ve Ayan Meclisi üyeliği (1908) yapıp , 31 Mart
Olayı'ndan sonra Harbiye nazırlığından çekildi. Balkan savasşında Garp ordusu komutanlığı yapıp, Bahriye nazırlığına (1919), ardından da sadrazamlığa atandı (2 Ekim 1919). Sivas Kongresi delegeleri ile ilişki kurarak (böylece, İstanbul hükümeti Ulusal Kurtuluş hareketini tanımış oldu), Mustafa Kemal'le ilşkilerini sıkılaştırınca, İtilaf Devletleri'nin etkisiyle görevinden alındı. Nafıa ve Dahiliye nazırlığı yapıp, Osmanlı devletinin son kabinesinden öbür üyelerle birlikte istifa etti. (1922).

Kadı Ne Demektir En yüksek memur kimdir

aklindaki.blogspot.com
Osmanlı yönetim örgütünde sancak yönetiminin en yüksek memuru. Medrese öğrenimi görmüş ulema sınıfından kişiler olan, hukuk işlerinin yanı sıra, yönetim işleriyle de uğraşan kadılar, Tanzimat'a kadar her tür davaya bakarlardı. Tanzimat'tan sonra Nizamiye Mahkemeleri'nin kurulmasıyla, yargı alanları evlenme, boşanma gibi medeni hukuku ilgilendiren konularla sınırlandı. 1919'da Adliye Nazırlığı'na bağlanan kadılık kurumu, 1924'te şeriat mahkemelerinin kaldırılmasıyla sona erdi

18 Ağustos 2013 Pazar

Nabi Kimdir ? Edebi Kişiliği Eserleri Nelerdir ?

aklindaki.blogspot.com
Türk şairi (Urfa 1642-İstanbul 1712). Urfalı Hacı Gaffarzadeli ailesinden olan, çocukluğu ve yetiştirilmesi konusunda yeterli bilgi bulunmayan (söylentilere göre arzuhalcilik yapmış, mutasarrıfın dikkatini çekerek İstanbul'a gönderilmesi öğütlenmiştir.) Nabi (asıl adı Yusuf'tur.), 1665'te İstanbul'a gelip, vezir Musahip Mustafa Paşa'a bir şiir sunarak divan katipliğine atandı. Paşa'nın maiyetinde Lehistan seferine katılıp (1671), Edirne'de Mehmet IV'ün şehzadeleri için yapılan sünnet düğününde bulundu (1675). Hac dönüşü (1678), Mustafa Paşa'nın ölmesi üstüne İstanbul'da kalmakl istemeyerek, Halep'e yerleşti; evlendi ve oğlu Ebülhayr orada doğdu (1694). Halep valiliğine atanan Baltacı Mehmet Paşa'nın ikinci kez sadrazamlığa getirilmesi üstüne onunla birlikte İstanbul'a dönüp (1710), Darphane eminliği, başmukabelecilik görevlerinde bulundu.
   Nabi, divan edebiyatının hemen her dalında yapıt vermiş, şiirde yeni bir çığır açmıştır. İran şairlerinden Saip'in (öl. 1677) de etkisiyle, "hakimane" diye adlandırılan hikmet ve atasözüne dayalı bir çeşit düşünce şiiri geliştirmiş, öğreticiliği ilk amaç olarak benimsemiş, Osmanlı toplum düzenini düşünce açısından bütünüyle şiirine yansıtmıştır. Bir bakıma, imparatorluğun çöküşünü sezerek, bu çöküşün ve toplumsal bozukların yarattığı ruhsal durumu dile getirmiş, ahlak açısından aksaklıkların düzeltilmesi görevini, bir çeşit düşünce yol göstericiliğini üstlenmiştir.
   Başlıca Yapıtları: Divan(Türkçe, Bulak 1841, İstanbul 1875), Divançe (Farsça; tam adı Divançe-i Gazeliyat-ı Farisi, basılmamıştır), Terceme-i Hadis-i Erbain (kırk hadis çevirisi; her hadis bir kıtayla çevrilmiştir; 1912'de basılmıştır), Hayriye (Halep'teyken oğlu Ebülhayr adına 1701'de yazdığı mesnevi. Genel anlamda bir nasihatname olan bu yapıtında, her konuda oğluna öğütler verir; görüş ve düşüncelerini sıralar; yaşamda tutması gereken yolu gösterir; Türkçe metin ve Fransızca çevirisi Paret de Courteille tarafından Paris'te 1857'de basılmıştır; Türkiye'de basımı 1889), Hayrabad (mesnevi, yazılışı 1705), Surname (Edirne'deki şehzadelerin sünnet düğününü konu alır; tam adı Vekayi,i Hatan,i Şehzadegan-ı Hazret,i Sultan Mehmet Han'dır;  Agah Sırrı Levend tarafın dan Nabi'nin Surnamesi adıyla basılmıştır, 1944), Fetihname-i Kameniçe (düzyazı, Lehistan seferini konu alır, Tarig-i Kameniçe adıyla basılmıştır, 1864), Tuhfet ül,Haremeyn (hac yolculuğunu konu alan düzyazı seyahatname, 1849'da basılmıştır), Zeyl-i Siyer-i Veysi (Veysi'nin ünlü siyerine zeyl; Mekke'nin alınışına kadar getirilmiştir; 1832'de basılmıştır), Münşeat-i Nabi (özel ve resmi mektupları).

Nef-i Kimdir? Edebi Kişiliği Eserleri Nelerdir?

aklindaki.blogspot.com
Türk şairi (Hasankale, Erzurum 1572'ye d.-İstanbul 1635). Gençliği ve yetişmesi konusunda bilgi bulunmayan, yapıtlarından iyi bir öğrenim gördüğü, Arapça, Farsça öğrendiği, çağının kültürünü özümlediği anlaşılan Nefi-i (asıl adı Ömer'dir), Ahmet I'in tahta çıkışından (1603) sonra İstanbul'a geldi. Padişaha ve dönemin ileri gelenlerine sunduğu kasidelerle göze girip, önce maden mukataacılığına, sonra maden katipliğine getirildi. Murat IV döneminde (1623-1640) ününün doruğuna ulaştıysa da, kaynaklarda belirtildiğine göre, Siham-ı Kaza (Yazgı Okları) yapıtını okuyan padişah tarafından, çevreye düşen bir yıldırım üstüne görevden uzaklaştırıldı (1630) ve bir daha hiciv yazmayacağına söz verdi. Daha sonra, Edirne'de Muradiye mütevelliliğine, ardından İstanbul'da cizye muhasebeciliğine atanıp, yeminini bozarak Bayram Paşa için ağır bir hicviye yazması üstüne, saray odunluğunda boğularak öldürüldü ve cesedi denize atıldı.
   Nef-i yaşadığı dönemden başlayarak kaside ve hiciv alanlarında Türk edebiyatının en usta şairi sayılmıştır. Şiir tekniğine egemen oluşu, ölçü ve uyağı kendi duygu ve düşüncelerinin buyruğuna verişi, sanatının en belirgin özelliğidir. Çoğu divan şairinde görüldüğü gibi tekniğin uyağın buyruğuna girmemiş, yeni kullanılmamış sözcükler, tamlamalar ve deyimlerden oluşan zengin sözcüğü, akıcı, süslü, abartılı söyleyişiyle, kendinden sonra gelenler tarafından bile aşılamamıştır. Abartmaya olan eğilimi, güçlü renkli imgeleriyle, yeni çağrışımlarla birleşerek sanatının kendine özgü yanına vurgular. Duygu ve düşüncedeki abartmanın, biçimde gözetilen uyumun, söyleyişteki coşkunluğun sonucu olarak, özellikle methiyelerinde kimi zaman tekdüzeleştiği, kendini yinelediği görülür.
   Yapıtları: Divan (Türkçe, Bulak, 1836; İstanbul 1852), Divan (Farsça, bir bölümü Hazine,i Fünun'da yayınlandı, Türkçe çevirisi A.N. Tarlan tarafından, 1943), Siham-ı Kaza (yazgı okları, basılmamıştır; Saffet Sıtkı tarafından 1843'te bir seçme derlemesi yayınlanmıştır).
   Dipnot: Yorum atarak bize destek olabilirsiniz.

Nedim Kimdir? Edebi Kişiliği Eserleri Nelerdir?

aklindaki.blogspot.com
Türk şairi (İstanbul 1681'e d.-ay.y. 1730). Kadı Mehmet Efendi'nin oğlu olan, iyi bir öğrenim gördüğü ve bir sınavı kazanarak müderris olduğu sanılan Nedim (asıl adı Ahmet'tir), sadrazam Şehit Ali Paşa ve Nevşehirli Damat İbrahim Paşa tarafından korundu. İbrahim Paşa'nın sadrazam oluşundan (1718) sonra yıldızı iyice parlayıp, paşanın özel kütüphanesinin memurluğuna atanarak, ramazan aylarında padişah huzurunda yapılan tefsir derslerine katıldı. Şiirleriyle Ahmet III'ün beğenisini kazanıp, Ayni'nin tarihini çevirecek kurula alındı (1725). Aynı yıl Mahmutpaşa mahkemesi naipliğine atanıp, Molla Kırımi (1727), saiefendi (1728), Nişancıpaşa, Sekbanıalibey (1727) medreselerinde müderrislikte bulundu. Müstakimzate Sadettin'in (öl.1787) Mecellet ün-Nisab'ında belirtildiğine göre, Patrona Halil ayaklanması sırasında kaçmaya çalışırken Beşiktaş'taki evinin damından düşerek öldü.
   Divan şiirini yenileyen bir yol açıcı sayılan Nedim'de yeni olan, dünyaya, nesnelere bakış açısı, duygu ve düşüncelerini doğrudan, apaçık, söyleyiş zorlamalarına gitmeden dile getirmiş olmasıdır. Lale Devri İstanbul'unu  yansıtan şiirlerinde dış dünyadan aldıklarını duyduğu, gözlediği gibi verir; duyuş izlenimle birleşerek resimleşir, elle tutulur bir görünürlük kazanır. Özellikle gazellerinde soluk alınan, sevişilen, zevk ve eğlenceyle geçen bir dünya çizilir. Klasik şiirin sevgiliyi yaşanan dünyadan koparan, soyutlayan kalıpları yeniden yorumlanıp, ölü sevgili canlı bir varlığa dönüştürülür. Şarkı biçimini yeniden canlandırması, bu türün en iyi örneklerini vermesi, yaşama sevincini ta içinde duyan, hor görülen geçici dünya zevklerini tatmayı amaç alan bir yaradılışın doğal sonucudur. Kasidelerinde de klasik anlayıştan uzaklaşmıştır. Uyakları kullanışının, dizeyi kuruşunun, söyleyişteki bükülüşlerin ve akıcılığın yanı sıra, İstanbul Türkçesi'ni halkın dilini ve bu dilin sözlük hazinesini çok iyi kullanmış olması açısından da önemlidir. Divan'ında rastlanan heceyle yazılmış türkü, tek örnek de olsa, aruz dışında bazı denemelere giriştiğini gösterir. Şeyh galip'ten başlayarak, Namık Kemal, Faruk Nafiz ve Yahya Kemal'e kadar uzanan bir şairler zincirini etkilemiştir.
   Yapıtları: Divan (Nedim-i Kadim'in Divan'ınla birlikte, Halil Nihat Boztepe tarafından, 1922; Abdülbaki Gölpınarlı tarafından, 1951), Şehit Ali Paşa'ya İstida (Arapça,Farsça bir mülemma, K. Edip Kürkçüoğlu tarafından, 1953), Nigarname (İzzet Ali Paşa'nın Tezkire'sine şaka yollu yanıt).

D Vitaminin Yararları

aklindaki.blogspot.com
Süt ürünleri, karaciğer, vb. besinlerde bol miktarda bulunan, yağda çözünen vitamin. Güneş ışığının etkisiyle deride de yapılan D vitamini (yada kalsiferol), kemiklerin normal gelişmesi için gereklidir; ayrıca, incebağırsaktan kalsiyum ve fosfat emilimini artırır. Çocuklarda D vitamini yetersizliği bacaklarda eğilme ve kemiklerde gelişme bozukluklarıyla yansıyan raşitizm hastalığına, erişkinlerdeyse yaygın kireç yitimi ve kemik yumuşamasına yol açar. A vitamini gibi D vitamini fazlası da bedenden atılmayıp depolandığı için, aşırı alındığında zehirleyici etki gösterir.

Dünya'nın Yedi Harikası Nelerdir Kısa Bilgi

Eski Yunan ve Roma anıtlarında sözü geçen ve o dönemde dünyanın bilinen sınırlarını belirleyen yedi anıt. Çeşitli yazarlar tarafından sözü edilen (İ.Ö.V. yy'da Herodotos, İ.Ö.I yy'da Diadoros, vb.), ama tam anlamıyla Strabon'un Geographika (coğrafya) adlı on yedi kitaplık yapıtında ve Bizanslı mühendis Philon'nun Periton Hepta Theamaton (Dünyanın Yedi Harikası Üstüne) adlı yapıtında eksiksiz biçimde betimlenen bu "yedi harika" şunlardır: Mısır ehramları, Babil'in asma bahçeleri, Efes'teki Artemis tapınağı, Olympia'daki Zeus heykeli, Halikarnassos (bodrum) mausoleionu, Rodos heykeli, İskenderiye feneri.
aklindaki.blogspot.com
Mısır Ehramları: Mısır'da Cize'deki (ya da Gize) ve Sakkare'deki ehramlar (ya da piramitler), "dünyanın yedi harikası"nın en eskileridir. Firavunlar için bu tür anıtsal mezarlar yapma düşüncesi, III. sülaleden Coser (ya da Zoser) döneminde ortaya çıkmış, tasarımını mimar İmhotep'in yaptığı bu ilk ehramın yüksekliği 60 m'yi bulmuştur. içinde dehlizler ve ölü odaları bulunan bu ilk ehram, sonradan öbür firavunlar döneminde taklit edilerek, firavunların çoğu için bir çok ehram yapılmıştır. Bunların en tanınanları en büyük ehram olan Keops ehramı (yüksekliği 147m; tabanı 230 m²)ile Kefren ve Mikerinos'un ehramlarıdır.

Babil Asma Bahçeleri: Günümüze kalmamış olan Babil'in asma bahçeleri konusunda, eski Yun
aklindaki.blogspot.com
an efsanelerinde iki öyküye rastlanır. Bunların birincisine göre, bahçeler Asur kraliçesi Semiramis'in (Sammuramat,İ.Ö. 810'dan-805'e), ikincisine göreyse Nabukadonosor II'nin (İ.Ö. 605'ten-562'ye) buyruğuyla yapılmışlardır. Arkeolog Robert Koldevey, Babil'de yaptığı kazılar sırasında taraçalar üstünde kurulmuş bir bahçenin alt yapısını oluşturabilecek bir kemer bulmuştur. Ünlü İştar kapısının karşısında, 7m yüksekliğinde bir duvarın üstünde dikilmiş ağaçlardan oluştuğu sanılan Babil'in asma bahçelerinin ne zaman ortadan kalktığı bilinmemektedir.

Efes'teki Artemis Tapınağı: Efes'teki Artemis (Diana) tapınağı (ya da Artemision) tapınağı, İ.Ö. 560'a doğru Giritli Khersiphron ile oğlu Metagenes ve Sisamlı Theo
aklindaki.blogspot.com
doros tarafından yapılmıştı. Tabanı 55, 10x115, 14m ölçülerindeydi; çifgt sıra sütunlarla (önde 8, arkada9, yanlarda19) çevriliydi. içinde Artemis'in kült heykeli yeralıyordu. Batı yüzünde, Lidya kralı Karun'un (Kroisos) armağanı olan alt bölümleri kabartmalarla süslü sütunlar vardı. İ.Ö. 356'da Herostratos adlı bir rus hastası tarafından yakılıp, Kheirokrates tarafından yeniden yapıldı. Bu yeni yapı da Gotların akınları sırasında yıkıldı (İ.S. 263) ve taşları çeşitli yapılarda, özellikle de Ayasofya kilisesinin yapımında kullanıldı. Günümüzde yerinde yalnızca beyaz bir sütun vardır.
aklindaki.blogspot.com

Olympia'da Zeus Heykeli: Güzelliği ve boyutları bakımından Eskiçağ'da ün salan Olympia'daki Zeus heykeli, ünlü Atinalı heykelci Pheidias tarafından altın ve fildişinden yapılmıştı. (İ.Ö. 436-İ.Ö. 432). 10 m yüksekliğindeki heykelde, Zeus süslü bir tahtta oturur durumda, bir elinde zaferi simgeleyen kartal, öbür elinde asasıyla canlandırılmıştı. Günümüze kalmayan Zeus heykeli, bazı eski paralardaki ve arkeoloji kalıntılarındaki abartmalardan tanınmaktadır.



Halikarnassos Mausoleionu: Kari satrapı Mausolos için eşi Artemisia'nın Halikarnassos'ta (Bodrum) Yaptırdığı mausoleion (anıtmezar), döneminin ünlü
aklindaki.blogspot.com
mimarları Satyros ve Pythios tarafından İ.Ö. 355'ten sonra tamamlanmıştı. 60x80 m'lik bir alanı kaplıyordu. Yaklaşık 42m yüksekliğindeki mermerden anıt, Mausolos'un lahdinin bulunduğu yüksek bir taban üstünde, 36 sütunlu bir galerinin taşıdığı 24 basamaklı piramit biçiminde çatıdan oluşuyordu. Tepesinde dört atlı zafer anıtı ve bir heykel grubu vardı. Ünlü heykelciler Timotheios, Bryaksis, Leokhares ve Skopas'ın yaptıkları frizlerinde (günümüzde büyük bölümü İngiltere'de British Museum'dadır.), amazonların savaşları canlandırılmıştı. Günümüzde, 1966'dab başlanarak yapılan kazılarda 8x5 m boyutlarındaki mezar odası ile çevresindeki galeriler ve su kanalları ortaya çıkarılmıştır. Kazı alanının yanı başında, ortaya çıkarılan çeşitli mimarlık ve heykel parçalarının, anıtmezarın çizimlerinin ve 1857'de British Museum'a götürülen kabartmaların alçı kopyalarının sergilendiği bir müze vardır.

aklindaki.blogspot.com

Rodos Heykeli: Rodosluların, Demetrios Poliorketes'i bozguna uğrattıktan
(İ.Ö. 305) sonra, Güneş tanrısı ve Rodos'un koruyucusu Helios'a teşekkür etmek için diktikleri Rodos heykeli, İ.Ö. 292-İ.Ö. 280 arasında, Lindoslu Khares tarafından tuçtan yapılmış, taş ve demirle pekiştirilmişti. Beyaz mermerden 6-7, 5m yükseklikte bir taban üstünde, yüksekliği 36 m'yi bulunuyordu. İ.Ö. 266'ya doğru bir depremde yıkıldı ve İ.S. 653'te parçalanıp, eritildi. Günümüzde, gerçeği yansıttığı kuşkulu kopyalarından tanınmaktadır.



aklindaki.blogspot.com

İskenderiye Feneri: Eskiçağ'daki bütün deniz fenerlerinde taklit edilen İskenderiye feneri, İskenderiye limanının karşısındaki Pharos adasında, gemilere yol göstermesi için Ptolemaios I ve Ptalemaios II dönemlerinde, mimar Knidoslu Sostratos tarafından yapılmıştı (İ.Ö. 284-İ.Ö. 280). 122 m yüksekliğinde üst üste üç bölümden oluşan bir kule biçimindeydi. Tepesinde, önünde yakılan ateş sayesinde yaklaşık 50 km uzaklardan görülebilen bir metal ayna (Arkhimedes tarafından yapıldığı ileri sürülmektedir) yeralıyordu. Büyük Bölümü 1324'teki bir depremde yıkıldı.